0

HAYVAN HAKLARI

 

HAYVAN HAKLARI

Gezegenimizde bizimle beraber pek çok canlı türü yaşamaktadır. Hayvanlar da onlardan biridir. Son dönemlerde hukukun etik boyutunun da katkısıyla hayvan hakları ön plana çıkmaktadır. Öyle ki İnsan haklarının gelişimine tarihsel açıdan baktığımızda tüm insanların eşit haklara sahip olduğu fikrinin kabulünün pek eski olmadığı görülür. İlk ve Ortaçağlara baktığımızda insanların eşit olmadığını, sınıflara ayrıldığını, modern dünyamızın haklarından olan insan haysiyeti ve onuru, vücut bütünlüğü hatta en önemlisi yaşama hakkının bile kölelere bahsedilmediğini görüyoruz. Aynı şekilde gelişen bilinç bu dünyanın bir tek bize ait olmadığını anlamaya başlatmaktadır. nasıl ki günümüzde herhangi bir ırkın diğerinden üstün olduğunu düşünmek ‘’ ırkçılık’’ olarak nitelendiriliyorsa birgün hümanistlik de bir tür ırkçılık olarak nitelendirilecektir. Günümüzde hayvan hakları insan haklarının yanında teoride kalmış, insan hakları kadar somut bir gerçeklik kazanamamıştır. Hayvan haklarının hukuki bir düzen kazanması oldukça sınırlı bir alanda gerçekleşmiştir. Bunun temel nedeni insan ile hayvanların bilinç farkından kaynaklanmaktadır. Hayvanların davranışları insanların davranışları gibi aklın mantığının sonucu olmadığından insanların hayvanlar karşısındaki hakkından hayvanların insanlar karşısındaki hakları kadar söz edemeyeceğiz. Hayvanların, hukuk açısında insanlar gibi haklarını kullanma iradesi olmasa da, hayvanları korumak için konmuş kurallar halk arasında hayvan hakları olarak algılanır. Bu algı, hayvanları koruma amaçlı uluslararası sözleşmeler ve anayasamızda yer alan temel ilkelerle pekiştirilmiştir. İnsanın günlük yaşamında, hayvanların konumunun yeniden düzenlenmesini talep edenlerin istekleri, genel olarak hayvanlara karşı kötü muamelenin önlenmesi ile sınırlı kalmıştır. Pek çok kurum ve kuruluş, dernekler, medya bu konuda katkılar sağlamışlardır. Hayvan koruyucuları da bu konuda sık sık protestolar düzenlemiş, kamuoyu oluşturmaya çalışmışlardır. Ancak hayvan hakları konusu dünya üzerindeki pek çok ülkenin pozitif hukukunda henüz yer almamıştır.

Mevcut hukuk sisteminde hayvanlar hukuksal statü bakımından ‘’eşya’’ olarak nitelendirilirler. Hayvanlara zarar verme açısından Türk pozitif hukuku hayvanları sahipli ve sahipsiz olmak üzere ikiye ayırmaktadır. Türk Ceza Kanunu Madde 151/2 sahipli bir hayvanı mal statüsünde saymış ilgili maddeyi ‘’mala zarar verme’’ başlığı altında düzenlemiştir. “Haklı bir neden olmaksızın sahipli hayvanı öldüren işe yaramayacak hale getiren veya değerinin azalmasına neden olan kişi mağdurun şikayeti üzerine dört aydan üç yıla kadar hapis cezası veya adli para cezası ile cezalandırılır” demektedir. Sahibi dava açtığında ‘’malına’ gelen zararı karşılaya bilecek aksi takdirde dava kendiliğinden düşecektir. Sokak hayvanı olarak nitelendirilen ve dışarıda yaşayan sahipsiz hayvanlara kasten verilen zararlar Türk Ceza Kanununda değil de Hayvanları Koruma Kanununda düzenlenmektedir. Sahipsiz hayvana verilen zarar sonucu kişi mahkemelerde yargılanmamakta idari para cezasına çarptırılmaktadır. Maalesef ki kanun koyucu sahipli sahipsiz hayvan ayrımı yapmış, sahipli hayvanı ‘’mal’’ statüsünde saymış, sahipsiz hayvana verilen zararın yaptırımını da para cezasıyla sınırlamıştır. Sahipli hayvan-sahipsiz hayvan ayrımı yapmak insanoğlunun kendi dünyasında olduğu gibi sınıf ayrımı yapmaktan farksızdır. Etik boyutuna bakacak olursak her canlının yaşamı değerlidir ve canlılara işkence edilmesi, onların keyfi bir şekilde öldürülmesi idari para cezası gibi hafif bir yaptırım ile sonuçlanmamalıdır. Pek çok hayvan koruma derneği bu konuda kamuoyu yaratmayı denemiş ülkemizde bu konuda çalışmalar yapan Hayvan Hakları Federasyonu’da hayvanların mal statüsünde sayılamayacağını, sahipli-sahipsiz hayvan ayrımını sonlandırmayı amaçlayan yasa tasarıları TBMM’ye göndermişlerdir. Türk tarihinde hayvan oldukça önemli bir yere sahiptir. Türklerin Orta Asya’da eski çağlardan beri çevre, doğa ve hayvanlarla ilişkileri bugünün ölçütlerine göre bile çok ileride olduğu görülmektedir. Türkler İslam’la tanıştığında ve yakın tarihe doğru gelindiğinde, hem vakıflar yoluyla hem de kişisel olarak hayvanlara olan yaklaşımın çok medeni olduğunu görüyoruz 1587 yılında 3. Murat yük hayvanlarına taşıyabileceklerinden daha fazla yük yüklenmesini bir fermanla yasaklamıştır. Türkler İslamiyeti kabul ettikten sonra da hem vakıflar yoluyla hem de kişisel olarak hayvanlara yaklaşımları medeniydi. Osmanlı İmparatorlu zamanında hayvanları koruyan pek çok vakıf ve kuruluşun var olduğunu görmekteyiz. Avrupalı gezginler seyahatnamelerinde de Türklerin hayvan sevgilerinden bahsederler. Pek çok kanunname bu amaçlarla çıkarılmıştır. Aynı dönemde Avrupa ülkelerinde hiçbir hayvan hakları kanunu olmadığını, hatta 16. Yüzyılda Paris’te her yıl yaz ayının belli bir gününde tüm sokak kedilerinin çuvallara doldurulup yakıldığını ve halkın bugünü eğlencelerle bir festival havasında kutladığı biliniyor. 1587 yılında Cuma günleri çalıştırılmayıp dinlendirilmesi kuralı getirilmiş, Kanuni Sultan Süleyman zamanında da inşaatlarda çalışan hayvanların taşıyacağı yük sınırı belirlenmiştir. II. Abdülhamit çıkan kuduz salgınında, köpekleri boğdurmak, yaktırmak veya şehir dışına yollamak yerine, kuduzla savaşmayı seçti. 19. yy’da batılılaşmanın bir sonucu olarak sokakların başıboş hayvanlardan temizlenmesi görüşü (özellikle dönemin aydınları arasında) ağırlık kazandı. Talat Paşa’nın Dahiliye Nazırı olarak görev yaptığı 1910’da İstanbul’un tarihindeki en büyük köpek itlaf kampanyası başlatıldı. Köpek toplama ekipleri hayvanları yakaladılar ve bir daha dönmemeleri üzere Hayırsız Ada’ya sürgün ettiler. Bu yapılanları doğru bulmayan halk hayvanlara sürekli sandallarla yiyecek göndermiştir. 2015 yılında Türkiye’de ilk kez bir kişi hayvana zarar verdiği için hapis cezası aldı. Bir sokak kedisini kaçırıp işkence çektirerek vahşice öldüren ve ardından da sosyal medyada paylaşan kişi 3 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Türkiye’de bir ilk olan bu durum hayvan hakları açısından oldukça önemlidir. Pozitif hukukumuzda hayvanları koruma amacı güden bazı kanunlar mevcuttur. Bunlardan en önemlisi 2004 yılında çıkarılan Hayvanları Koruma Kanunudur. Kanunun amacı birinci maddesinde belirtilmiştir; ‘’Bu Kanunun amacı; hayvanların rahat yaşamlarını ve hayvanlara iyi ve uygun muamele edilmesini temin etmek, hayvanların acı, ıstırap ve eziyet çekmelerine karşı en iyi şekilde korunmalarını, her türlü mağduriyetlerinin önlenmesini sağlamaktır.’’ Aynı şekilde diğer bazı kanunlarımızda da hayvanların korunması üzerinde durulmuştur: Çevre Kanunu, Milli Park Kanunu , Orman Kanunu Türk Ceza Kanunu vb.

TCK’nın çevreyi koruma amacı güden 181. Maddesinin 4. Fıkrasına burada değinmekte fayda var. Madde şu şekildedir; ‘’ Bir ve ikinci fıkralarda tanımlanan fiillerin, insan veya hayvanlar açısından tedavisi zor hastalıkların ortaya çıkmasına, üreme yeteneğinin körelmesine, hayvanların veya bitkilerin doğal özelliklerini değiştirmeye neden olabilecek niteliklere sahip olan atık veya artıklarla ilgili olarak işlenmesi halinde, beş yıldan az olmamak üzere hapis cezasına ve bin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.’’ Yani madde ekosisteme verilen zararı hapis cezası ve idari para cezası yaptırımına bağlamıştır. Uluslararası alanda hayvan hakları adına yapılan çalışmalardan en kapsamlısı sayılan ve 15 Ekim 1978’de Paris UNESCO evinde ilan edilen Hayvan Hakları Evrensel Bildirisi hayvanlara dair pek çok konuyu düzenlemektedir. Bildiri 14 maddeden oluşmuştur ve bütün hayvanların eşitliğinden, hayvanların onurundan, insanların hayvanları yok edemeyeceğinden bahseder. Bir hayvanın öldürülmesi zorunlu olursa, bu bir anda, acı çektirmeden ve korkutmadan olması gerektiğini bildirir. Bildiri sahipli hayvanların terkedilmesini, hayvanların deneylerde kullanılmasını, eğlence amaçlı hayvanların kullanılmasını kınamakta ve yasaklamaktadır. Fakat bildiri herhangi bir yatırıma bağlanmamıştır. Bildirinin son maddesinde hükümetlerin bu konuda yasalar çıkarması gerektiğini dile getirmektedir. Bazı ülkelerdeki uygulamalar pek çok hayvan sever tarafından amaçlanan seviyeye ulaşmıştır. 10/03/1988 tarihinde Avusturya Medeni Yasasınıa 285a maddesi ile ve 20/08/1990 tarihinde de Almanya medeni yasasının 90a maddesi ile “ HAYVANLAR EŞYA ( NESNE) DEĞİLDİR” şeklinde madde eklenmiştir. Bazı ülkelerde de kasten öldürülme ve işkence durumları yaptırımlara bağlanmıştır.

İnsan haklarının gelişimi gibi hayvan hakları da zamanla gelişecek ve istenilen boyuta ulaşacaktır. Ancak bunun için hükümetlerin biran önce geç kalmadan harekete geçmesi gerekmektedir. Bu dünyada tek yaşamıyoruz bunu unutmamalıyız. Amerikalı yazar Steven Best’in de dediği gibi ‘’ Temelde etik, birisinin diğerine acı çektirmemesini ya da diğerinin özgürlüğünü ya da hayat kalitesini böyle yapmayı gerektirecek sebepler var olmadıkça (meşru müdafaa gibi) ortadan kaldırmamasını gerektiriyor. Hayvan duygularının, zekasının ve sosyal hayatının karmaşıklığı üzerine ciltler dolusu bilimsel yazının yanında bir canlının hissetme yeteneğinin olması onun temel haklarının var olması anlamında gerekli ve yeterli bir koşuldur’’



Bu Bilgi Yararlı Oldu mu?
Anket Sonuçları
Kapat