RİSKLİ YAPI KAVRAMI VE TESPİTİ-II
YIKILMA VEYA AĞIR HASAR GÖRME RİSKİ
Yıkılma veya ağır hasar görme riski somut yapının objektif analiziyle alakalıdır. Yapının bulunduğu bölgenin muhtemel bir afet halinde göreceği zararın incelenmesi önceliklidir. Sonrasındaysa yapının bütünleşik bulunduğu bölgedeki muhtemel afette göreceği zarar bakımından bir inceleme yapılır.
Esasında yapının bulunduğu bölge, şiddetli bir afet halinde ciddi zarar görse dahi yapının zarar görmemesi durumunda yapının riskli olmadığı kabul edilir. Dolayısıyla bizi ilgilendiren husus bölge değil yapının muhtemel bir afet halinde göreceği zararın ağırlığıdır. Ortaya çıkacak ağırlık en azından ağır bir hasarı bünyesinde barındırıyorsa “riskli yapı” olduğu kabul edilir.[1]
Yukarıda görüldüğü üzere Türkiye ciddi bir kısmı 1.derece deprem bölgesidir ve bu sebeple inşa edilen yapıların kanuni standartlara uygun olması gerekmektedir.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın “Bursa’nın Kentsel Dönüşüme İhtiyacı Var” adlı bilgilendirme çalışmasında açıklanan verilere göre;
- Türkiye’de deprem doğuran toplam 24.500 km uzunluğunda canlı fay vardır.
- 2. 1903 yılından günümüze topraklarımızda hasar doğuran toplam 130 depremde 100 bin can kaybı yaşadık ve 2 milyon ev kaybettik.
- Nüfusumuzun %98’i deprem açısından tehlikeli bölgelerde yaşamaktadır. [3]
Anılan veriler göstermektedir ki eski ve yıpranmış binaların da riskli yapı tespiti sürecine dahil olması yerinde olacaktır.
EKONOMİK ÖMRÜNÜ TAMAMLAMIŞ OLMA
Riskli yapının unsurlarından bir diğeri 6306 Sayılı Kanun m.2/4’te ve Uygulama Yönetmeliği m.3/g’de belirtilen binanın ekonomik ömrünü tamamlamış olması hususudur.
Kanunun uygulama alanını oldukça genişleten bu kavramın öncelikle tespiti gerekmektedir. Doktrinde de üzerine tartışmalar yapılmakta olup ekonomik ömür kavramından; yapının sağlıklı olma vasfını kaybetmesi anlaşıldığı gözlenmektedir. Yapıya atfedilen fonksiyonun işlevselliğini yitirmesi olarak da tanımlanabilecek olan ekonomik ömür kavramı hakkında bir diğer yorum da sosyal, kültürel, tarihi, mimarı, vb. işlevsel özellikleri de göz önünde bulundurularak incelenmesidir.
“Ekonomik ömür” sübjektif bir kavram olarak kullanılmıştır. Ekonomik ömür kavramının zaman bakımından sınırlanması mümkün değildir. Pek ala, çok eski bir bina iyi korunması dolayısıyla hizmet ettiği fonksiyonu yerine getirebilirken, yeni bir binanın bakım eksikliği dolayısıyla ekonomik ömrünü tamamladığı tespitinin yapılması mümkündür.[4]
Ayrıca ilgili kanunun komisyon raporunda yer alan muhalefet şerhinde, ekonomik ömrünü tamamlamış olma ile ilgili “bilimsel ve teknik verilere dayanarak” ibaresinin eklenerek uygulama alanının sınırlanması istenmiştir ve riskli alan içerisinde kalan ancak daha hafif müdahale gerektirecek veya müdahale gerektirmeyecek yapıların daha kolay seçilmesi istenmiştir.[5]
RİSKLİ YAPININ UNSURLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ
Yukarıda incelenen riskli yapının unsurlarının içeriğine yakından göz atıldığında irdelenmesi gereken kavram “ekonomik olarak ömrünü tamamlamış olma” kısmıdır.
Anılan tanımlamada riskli yapı; riskli alan içinde veya dışında olup ekonomik ömrünü tamamlamış olan ya da yıkılma veya ağır hasar görme riski taşıdığı ilmi ve teknik verilere dayanılarak tespit edilen yapıyı ifade eder.
Riskli yapıyla ilintili olarak riskli alan; zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıyan, Cumhurbaşkanınca kararlaştırılan alanı ifade eder.
Anlam bütünlüğü bakımından yapılacak birlikte değerlendirmede ulaşılan sonuç; riskli alan tanımının belirsiz olup, ilgili hükmün yetki saptaması yaptığını göstermektedir.
Yine riskli yapının tanımındaysa; ekonomik olarak ömrünü tamamlama kavramının çok geniş bir kavram olduğu ve Anayasa’nın 2.maddesinde belirtilen “hukuk devleti” ilkesinin ve Anayasa’nın 7.maddesinde belirtilen “yasama yetkisi” kavramının gereği olan yasaların açık olması, sınırlarının anlaşılır olması yönünden sakıncalı bulunmaktadır. Bu çerçevede getirilen öneri kavramın içeriğinin anlaşılır olması ve sınırlarının çizilmesi bakımından “ilmi ve teknik verilere dayanarak” ibaresinin eklenmesi yönündedir. Böyle bir uygulama aynı zamanda yasaların çerçevesini çizen TBMM’nin devredilmez yetkisi olan “yasama”yı yürütmenin kullanımına bırakmaması anlamına gelecektir. Çünkü tanımın sonucu olarak içeriğin uygulamada belirli hale gelecek olması ve bu yönüyle saptamayı “yürütme” ve “yargı” organının yapacağı sonucu ortaya çıkar. Dolayısıyla sınırların çizilmesi gerekmektedir.[6]
Yapılan değerlendirme neticesinde “ekonomik ömrünü tamamlama” yerine daha güvenilir kavram olan “yapının yıkılma veya ağır hasar görme riski” kriter olarak ele alınmalıdır.
RİSKLİ YAPININ TESPİTİ
Riskli yapı kavramının içine giren binaların tespit edilmesinden önce, İstanbul özelinde yapıların durumunu kısaca Prof. Dr Övgün Ahmet Ercan’ın düşüncelerini aktararak gözler önüne sermenin gerekli olduğunu düşünüyorum.
“İstanbul’daki yapılaşmada 1970 sonrası C-türü (depreme dayanıksız yapı) gelişerek, önceki yıllardakinin 10 katına çıkmıştır. İstanbul’daki yapıların %2’si deprem tasarımlı A türü’dür. Yüksek gelirli kimselerin oturduğu M=7.5’luk (şiddet X) depreme dayanıklı bu yapıların deprem sorunu yoktur. İstanbul’daki yapıların % 6’sı mühendislik yapısı olup, betonarme ancak deprem tasarımsızdır. Bunlara B-türü yapı denir. B-türü yapılar 6.5’a (şiddet VIII) dayanıklıdır. Geri kalan %92 ise deprem tasarımsız, mühendis elinden çıkmamış C-D-E türü yapılardır. İçinde dar gelirlilerin oturduğu gecekondularında bulunduğu bu çarpık yapılar 6 ile 5.7’e (şiddet VII) dayanıklı yapılardır. Bayındırlık ve İskan Bakanlığının Deprem Yönetmeliğinde, öngördüğü yüzde 0.87 olma olasılıklı, büyüklüğü 7.5, şiddeti X’luk Kuzey Marmara depremi; İstanbul’daki yapıların %35’ini etkileyecektir. Böyle bir deprem, yapıların % 4’ünü göçertecek,% 7.1’ini ağır yaralayacak, kişilerin % 0.8’ini öldürecektir. Toplam yapıların yüzde 75’i 1 ile 7 katlı betonarme türü yapıdır. Bunun yüzde 2.7’si 8 kattan yüksektir. Bu yapıların yüzde 2’si 1959 öncesi, yüzde 4’ü 1960-1969 arası, yüzde 71’i 1970’den sonra yapılmıştır. Toplam yapıların yüzde 23.2’si yığma yapıdır. 1970’den sonra yapılan yapı sayısı 1959 öncesi İstanbul yapılarının tam on katıdır. Bu bir urlaşma çılgınlığıdır. Kötüsü, en çarpık yapıların toplumsal yılgının (terörün) yaygın olduğu bu dönemde yapılmış olmasıdır. Yapıların orta yaralı olmaması için deprem yeğinliği I=VII’ den (M=5.7) küçük, ağır yaralı olmaması için deprem yeğinliği VIII’den (M=6.4) küçük, göçmemesi için X’ dan (M=7.5) küçük olmalıdır. Deprem yeğinliği (şiddet) IX’dan büyük olursa, çoğu göçecek ya da ağır yaralı olacaktır.”[7]
Yukarıda aktarılan bilgiler ışığında; yıkılma veya ağır hasar görme riski kriterine pek çok binanın dahil olacağı anlaşılmaktadır.
Bahsi geçen binaların tespitine gelince uygulamanın başladığı günden bu yana bazı değişikliklere uğradığını söylemek gerekir.
6306 Sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliğinin amacı 1.maddesinde belirtildiği üzere riskli yapının tespitine ilişkin usul ve esasları düzenlemektir.
Yönetmeliğin amacı aynı zamanda 6306 Sayılı Kanunun 3.maddesinin ilk cümlesinden de anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere yönetmelik, kanunda düzenlenen riskli yapıların, tespitinin usul ve esaslarını düzenlemek üzere hazırlanmıştır
Kanuna göre riskli yapı tespitini 3.madde düzenlemektedir. İlgili maddede riskli yapıların tespiti, Bakanlıkça hazırlanacak yönetmelikle belirlenen usul ve esaslara göre yapılacaktır.
Bakanlıkça hazırlanan yönetmeliğin 7.maddesinin ilk düzenlemesinde riskli yapılar, Deprem Bölgelerinde Yapılacak Binalar Hakkında Yönetmelik hükümlerine göre tespit edilirdi. [8]
Daha sonra bu düzenleme değiştirilerek 6306 Sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliğinin Ek-2 adlı belgesindeki “Riskli Yapıların Tespit Edilmesine İlişkin Esaslar” başlıklı belgesine göre tespit edileceği kabul edilmiştir.
Riskli Yapıların Tespit Edilmesine İlişkin Esaslarda çok rastlanılan az katlı binalar için basit esaslar verilirken, az rastlanılan çok katlı binalar için kapsamlı esaslar vermeyip Deprem Yönetmeliği’ne yönlendirmektedir. Böylece belirli bir uyuşum da sağlanmış olmaktadır.
Ek-2’de belirtilen esaslar, analizler sonucunda mevcut yapıları riskli veya risksiz olarak ikiye ayırmaktadır. Pratik esaslara dayanması sebebiyle Deprem Yönetmeliğine göre daha az zaman almaktadır ve riskli yapıların hızlı bir şekilde tespit edilmesini büyük ölçüde kolaylaştırmaktadır.[9]
Uygulama Yönetmeliğinin 7.maddesinde riskli yapı tespitinin çerçevesi öncelikle hangi yapıların kapsam dışında kaldığı belirtilerek çizilmeye başlamıştır. Buna göre inşaat halinde olup henüz ikamet edilmeyen yapılar ve statik bakımdan bütünlüğü bozulmuş yapılar kapsam dışıdır. Bunun haricindeki, yapı kavramının tanımı içine giren her türlü bina riskli yapı tespitinin konusu olabilme yeteneğine sahiptir.
Uygulama Yönetmeliğinde riskli yapı tespitinin uygulanacağı yapıların tanımı yapılırken İmar Kanunundaki “bina” tanımının birebir alındığı görülmektedir. İmar Kanunun yapı kavramını oldukça geniş şekilde ele alması sebebiyle bina kavramının birebir alınması daha isabetli görülmüştür. Çünkü İmar Kanunu kapsamında yapılan yapı tanımına arazi üzerinde duran her şey girebilmektedir ve bu yönüyle 6306 Sayılı Kanunun amacından sapma görülecektir. Dolayısıyla Yönetmelikte düzenlenen yapı kavramının bu şekilde ele alınması isabetli olmuştur.[10]
Bir yapının riskli olduğunun tespiti için Yönetmeliğin Ek-2 adlı belgesinde belirtilen esaslara uygun bir yapı olması gerektiğini belirtmiştik. Riskli yapının tespitinde “risk” faktörünün tespiti ilmi ve teknik verilere dayanmalı ve Uygulama Yönetmeliğinin 6.maddesinde belirtilen kurum ve kuruluşlar[11] tarafından belirlenen esaslara göre yapılmalıdır.[12] Resmi bir tespit işleminin olmaması halinde ilgili yapının riskli olarak kabulü mümkün değildir.
YETKİLİ KİŞİLER
6306 Sayılı Kanunun 3.maddesine göre riskli yapı tespiti yaptırma konusunda öncelikle yapı malikleri veya kanuni temsilcileri yetkilidir. Burada bahsedilen tespit, iradidir. Yapı malikleri veya yapı maliklerinin kanuni temsilcileri herhangi bir zorlamaya tabi olmadan riskli yapı tespiti yapmaya yetkili kurum ve kuruluşlara başvurabilir.
İlgililerin istemi haricinde Bakanlığın( Çevre ve Şehircilik Bakanlığı) istemi üzerine de riskli yapı tespitinin yapılması mümkündür. Kanunda belirtildiği üzere Bakanlığın iradesine bağlı olarak belirli süre içinde yapı malikleri veya kanuni temsilcilerinden riskli yapı tespiti istenebilir. Bakanlığın isteğine rağmen riskli yapı tespitinin yaptırılmaması halinde Bakanlık veya İdare; riskli yapı tespiti işlemini yapabilir veya yaptırabilir. Ayrıca kanuni düzenlemeye göre Bakanlık belirlediği alanlarda riskli yapı tespiti yapılmasını İdareden isteyebilmektedir.
Riskli yapı tespitini isteyebilecek kişilerden yapı malikine ilişkin bazı hususların açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. Yapı malikinin öncelikle; tek malike ait yapılar ve birlikte mülkiyete tabi yapılar olarak ikiye ayrılarak incelenmesi gerekmektedir.
TEK MALİKE AİT YAPILARDA
Taşınmaz mülkiyetinin toprak tabakasından yukarı doğru ve toprağın derinliklerinden aşağı doğru ilerleyen bir bölümü vardır. Malikin faydasında olduğu sürece, arazi üzerinde yer alan hava ve arazi altında yer alan toprak katmanları arazi malikinin mülkiyetindedir. Bu husus taşınmaz mülkiyetinin dikey kapsamını oluşturur80. Dolayısıyla arazinin maliki olduğu için arazi üzerindeki yapının da maliki olan kişi riskli yapı tespiti işlemlerini yaptırmaya yetkilidir. Bunun yanında mülkiyetin dikey kapsamı ve mülkiyet hakkı sahibinin yetkileri belirlenirken TMK m. 2/2 göz önünde bulundurulmalıdır.
Taşınmaz mülkiyetinin dikey kapsamı kuralının istisnası da vardır. Bu istisna Medeni Kanun’da düzenlenen üst hakkıdır. Bir arazide üst hakkına sahip olan kişi, arazi üzerinde bulunan ve üst hakkının konusunu oluşturan yapının da mülkiyetine sahip olduğundan, yapıya yönelik riskli yapı tespitinin üst hakkı sahibince yaptırılması gerekir.[13]
BİRLİKTE MÜLKİYET HALİNDE
Birlikte mülkiyet hali TMK’ de aynı adlı üst başlıkla düzenlenmiştir. TMK sistemi açısından “paylı mülkiyet” ve “elbirliği mülkiyeti” adı altında ikili bir ayrım bulunmaktadır.
Paylı mülkiyette birden çok kimse, maddi olarak bölünmüş olmayan bir şeyin tamamına belli paylarla maliktir. Başka türlü belirlenmedikçe paylar eşit sayılır. Paydaşlardan her biri kendi payı açısından malik hak ve yükümlülüklerine sahip olur. Pay devredilebilir, rehnedilebilir ve alacaklılar tarafından haczettirilebilir.( 4721 Sayılı TMK m.688)
Elbirliği mülkiyeti; kanun veya kanunda öngörülen sözleşmeler uyarınca oluşan topluluk dolayısıyla mallara birlikte malik olanların mülkiyetidir. Elbirliği mülkiyetinde ortakların belirlenmiş payları olmayıp her birinin hakkı, ortaklığa giren malların tamamına yaygındır. ( 4721 Sayılı TMK m.701)
Riskli yapı tespitinin yapılması durumunu öncelikle paylı mülkiyet bakımından ele almak gerekirse; paylı mülkiyete ilişkin kanuni yönetim yetkisi çerçevesinde bir değerlendirme yapmak gerekmektedir.
Yönetim yetkisi sözleşmeyle aksi belirlenmedikçe kanunda belirtildiği şekildedir.
1. Olağan yönetim işleri (küçük onarımları yaptırma ve tarımsal işleri yürütme vb.) (MK. m. 690.) paydaşların her biri tarafından tek başına yapılabilir
- Önemli yönetim işleri (işletme usulünün veya tarım türünün değiştirilmesi, adi kiraya veya ürün kirasına ilişkin sözleşmelerin yapılması veya feshi, toprağın ıslahı; olağan yönetim sınırlarını aşan ve paylı malın değerinin veya yarar sağlamaya elverişliliğinin korunması için gerekli bakım, onarım ve yapı işleri) (MK. m. 691.) pay ve paydaş çoğunluğu ile karar verilerek yapılır.
3. Olağanüstü yönetim işleri (paylı malın özgülendiği amacın değiştirilmesi, korumanın veya olağan şekilde kullanmanın gerekli kıldığı ölçüyü aşan yapı işlerine girişilmesi veya paylı malın tamamı üzerinde tasarruf işlemlerinin yapılması) (MK. m. 692.) oybirliği ile aksi kararlaştırılmadıkça tüm paydaşların kabulü ile yapılır.
- Zorunlu ve ivedi yönetim işleri (paylı mülkiyet konusu eşyanın kullanılabilirliğinin ve değerinin korunması için zorunlu olan yönetim işlerini yapmak ve gerektiğinde mahkemeden buna ilişkin önlemlerin alınmasını istemek; eşyayı bir zarar tehlikesinden veya zararın artmasından korumak için derhâl alınması gereken önlemleri bütün paydaşlar hesabına almak) (MK. m. 689.) paydaşlardan her biri tarafından tek başına yapılabilir.
Riskli yapının tespiti işlemlerinin yaptırılması hususunda uygulamada ise her bir paydaşın tek başına başvuru yapması yeterli olmakta, binaların riskli olup olmadığı oy birliği veya oy çoğunluğu aranmaksızın tespit edilmektedir. [14]
Kanuni temelini TMK m.693/3 ve TMK m.702/2’de bulan uygulama haline göre; riskli yapı tespitinin yapılması tüm paydaşların bölünemeyen ortak menfaatlerinden kabul edilmiştir. Ayrıca istediği zaman Bakanlığın da riskli yapı tespitini yaptırabilmesi dolayısıyla tek kişinin sorumluluk almasında bir mahsur görülmemektedir. Kaldı ki; riskli yapı tespiti mümkün olan en hızlı şekilde yapılmalıdır. Ülkenin deprem kuşağında yer alması ve binaların teknik yapısı dolayısıyla olası bir doğal afet halinde ciddi zararların meydana geleceği herkesin malumudur. Bu yönüyle paylı mülkiyete tabi yapıların riskli yapı tespitinin yapılmasında tüm paydaşların ortak menfaati olduğunun kabulü dolayısıyla tek bir paydaşın riskli yapı tespitinin yapılması için başvurması mümkündür ve uygulanmaktadır.
Yukarıda bahsedilen durumu elbirliği mülkiyeti yönünden değerlendirdiğimizde ilgili mülkiyetin kanunda gösterilen sınırlı durumlar halinde ortaya çıktığı ve kanun dolayısıyla ortak bir mülkiyete sahip oldukları ve bu mülkiyet ortaklığının tüzel kişiliği olmadığı görülmektedir.
Elbirliği mülkiyetinde kanunda veya sözleşmede aksi düzenlenmedikçe yönetim veya tasarruf işlemleri bakımından oybirliği ile karar alınması kabul edilmişse de ( 4721 Sayılı TMK m.702/2 ) ortaklardan her biri ortaklık topluluğuna giren hakların korunmasını sağlayabilir. (4721 Sayılı TMK m.702/4)
Paylı mülkiyet düzenlemesi ve uygulaması göz önüne alındığında elbirliği mülkiyetinde de paralel bir uygulama yöntemi belirlenerek riskli yapı tespitinin ortaklığın menfaatinin korunması için gerekli olduğu kabul edilerek her bir ortağın tespit konusunda başvuracağı kabul edilmelidir.
Ayrıca kat mülkiyetiyle ilgili olarak da paylı mülkiyet hükümleri, riskli yapı tespiti bakımından uygulama alanı bulur. Kat mülkiyetiyle ilgili olarak ana yapı( kat mülkiyetine tabi bağımsız bölümleri içeren asıl yapı ) kavramı riskli yapının ilgi alanına girmektedir. Ayrıca KMK m.19/1 uyarınca; kat malikleri, ana gayrimenkulün bakımına ve mimarı durumu ile güzelliğini ve sağlamlığını titizlikle korumaya mecburdurlar, hükmü dolayısıyla da tek bir bağımsız bölüm sahibinin başvurusuyla riskli yapı tespitinin yapılması mümkündür.[15]/[16]
İDARE VEYA BAKANLIK
6306 Sayılı Kanun ve ilgili kanunun Uygulama Yönetmeliği gereği yapı malikleri veya kanuni temsilcilerinin başvurusu haricinde Bakanlıkça belirlenen alanlarda riskli yapı tespiti idareden istenebilir.
İdare kavramıyla bahsedilen ise; Belediye ve mücavir alan sınırları içinde belediyeleri, bu sınırlar dışında il özel idarelerini, büyükşehirlerde büyükşehir belediyelerini, Bakanlık tarafından yetkilendirilmesi hâlinde büyükşehir belediyesi sınırları içindeki ilçe belediyeleridir.
Bakanlığın belirlediği alanlarda; yukarıdaki tanımın kapsamına dahil idareler aracılığıyla riskli yapı tespiti yapılabilir.
Son olarak da Bakanlıkça yapı maliklerinden riskli yapı tespiti yaptırmaları istenebilir. Belli süre veren Bakanlığın, talebinin yerine getirilmemesi halinde riskli yapı tespitinin Bakanlık veya İdare tarafından yapılması veya yaptırılması mümkündür.
[1] ÇINAR Burak Halil, Kentsel Dönüşümde Riskli Yapı Kavramı ve Riskli Yapının Unsurları, İstanbul Barosu Dergisi, C.92 S.2018/6
[2] http://www.koeri.boun.edu.tr/sismo/bilgi/tDeprembolgeleri.htm
[3] Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Bursa’nın Kentsel Dönüşüme İhtiyacı Var, s.5
[4] PAKEL Nafi, 6306 Sayılı Kentsel Dönüşüm Yasası, İstanbul Barosu Dergisi, C.87 S.2013/1 s.276
[5] TBMM, Sıra No.180
[6] Anayasa Mahkemesi, GK, E.2012/87 K.2014/41 T.27.2.2014( Lex Pera)
[7] http://www.ongoren.av.tr/wp-content/uploads/2014/12/Kentsel-donusum-hukuku-14-haziran-2017.pdf/Övgün Ahmet Ercan, İstanbul’da Deprem Hangi İlçeleri Yıkacak, http://www.ahmetercan.net/ UploadDosya/yazi/deprem/marmara/ist_yikilacak ilce. htm
[8] ÖNGÖREN Gürsel, Kentsel Dönüşüm Hukuku, İstanbul, s.43
[9] BAYRAKTARGİL Burak, Riskli Yapıların Tespit Edilmesine İlişkin Esaslar ve Türk Deprem Yönetmeliğinin Karşılaştırılması, Yüksek Lisans Tezi, Deprem Mühendisliği Ana Bilim Dalı, s.1
[10] ÇAKIR Burak Halil, Kentsel Dönüşüm Kapsamında Riskli Yapıların Yıkılması ve Yeniden Değerlendirilmesi Sürecinde Meydana Gelen Uyuşmazlıklar, Yüksek Lisans Tezi İstanbul Ticaret Üniversitesi Özel Hukuk Ana Bilim Dalı, s.20
[11] Riskli yapılar; a) Bakanlıkça, b) İdarece, c) Bakanlıkça lisanslandırılan, 1) Kamu kurum ve kuruluşları, 2) Üniversiteler, 3) Sermayesinin en az yüzde kırkı kamu kurum ve kuruluşlarına ait olan şirketler, 4) Depremden korunma, deprem zararlarının azaltılması ve deprem mühendisliğinin gelişmesine katkıda bulunmak gibi konularda faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşları, 5) 29/6/2001 tarihli ve 4708 sayılı Yapı Denetimi Hakkında Kanuna göre Bakanlıktan izin belgesi almış yapı denetimi kuruluşları ile laboratuvar kuruluşları, 6) 27/1/1954 tarihli ve 6235 sayılı Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Kanunu uyarınca, inşaat, jeoloji ve jeofizik mühendisleri odalarına büro tescilini yaptırmış kurum ve kuruluşlar, tarafından tespit edilir. Lisanslı kurum ve kuruluşlar herhangi bir alan ile sınırlı olmaksızın Ülke genelinde riskli yapı tespiti yapabilir” (Uygulama Yönetmeliği madde 6/1).
[12] ÇAKIR Burak Halil, s.23
[13] ÇAKIR Burak Halil, s.26
[14] ÇAKIR Burak Halil, s.27/28
[15] ÇAKIR Burak Halil, s.31-32
[16] http://www.ibb.gov.tr/trTR/kurumsal/Birimler/KentselDonusumMd/Documents/hakkinda/sikca_sorulan_sorular.pdf
TÜMAY DÖNMEZ-2019 MAYIS,KADIKÖY