Şikayete Bağlı Suçlarda Şikayet Süresi Hakkında
Y.C.G.K. 2014/12-15 E. 2015/38 K. Tarih 10.03.2015
ÖZET : Şikayete bağlı suçlarda kovuşturma aşamasında katılanın yasal süresinden sonra şikayetini öne sürmesi sanık aleyhine bir durum tesis etmez; mahkemece düşme kararı verilmesi gerekir.
DAVA ve KARAR : Sanık N.hakkında taksirle yaralama suçundan açılan kamu davasının 5237 sayılı TCK'nun 73/1 inci maddesi uyarınca şikayet hakkının süresinde kullanılmaması nedeniyle düşmesine ilişkin, İstanbul 23. Sulh Ceza Mahkemesince verilen 16.09.2010 gün ve 435-1293 sayılı hükmün katılan tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen YARGITAY 12. Ceza Dairesince 18.04.2013 gün ve 18191-10421 sayı ile;
"12.03.2009 tarihinde mağdur K.'ın, sanığın kullandığı otobüsten düşerek, vücudunda 4. derece kemik kırığı oluşacak şekilde yaralandığı, mağdurun eşi K.'ın 26.03.2009 tarihli dilekçesiyle Eyüp Cumhuriyet Başsavcılığına başvurarak, sanıktan şikayetçi olduğunu beyan ettiği, bu başvuru üzerine kolluk tarafından, sanığın, tanıkların ve mağdurun eşi K.'ın müşteki olarak ifadesinin alındığı, Eyüp Cumhuriyet Başsavcılığının 12.03.2010 günlü iddianamesiyle sanık hakkında taksirle yaralama suçundan TCK’nun 89/1, 89/2-b maddeleri gereğince cezalandırılması istemiyle dava açıldığı ve artık kovuşturma aşamasına geçildiği, 5271 sayılı CMK’nun 158/6 ncı maddesi gereğince, kovuşturma aşamasına geçildikten sonra, suçun şikayete tabi olduğunun anlaşılması halinde, mağdur açıkça şikayetten vazgeçmediği taktirde, yargılamaya devam olunup, sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken, düşme kararı verilmesi" isabetsizliğinden bozulmasına KARAR VERİLMİŞTİR.
YARGITAY C.Başsavcılığı ise 16.07.2013 gün ve 201648 sayı ile;
“Katılan K.’ın taksirle yaralandığı olayda, atılı suçun şikayete tabi olduğu hususunda bir ihtilafın bulunmadığı, şikayet hakkının şahsa bağlı haklardan olduğu nazara alındığında, katılanın eşinin yapmış olduğu şikayet başvurusunun şikayet koşulunun yerine getirilmesi olarak yorumlanamayacağı, sanık hakkında 12.03.2010 tarihli iddianameyle dava açıldıktan sonra olaydan 6 aylık süre geçtikten sonra, katılanın duruşmada sanıktan şikayetçi olarak kamu davasına katılması ve daha sonraki aşamalarda şikayetinden açıkça vazgeçmemiş olması, CMK’nun 158/6 ncı maddesi uyarınca 'kovuşturma aşamasına geçildikten sonra suçun şikayete tabi olduğunun anlaşılması' şeklinde yorumlanmasına dayanak yapılamayacağı, Yerel Mahkemenin '... taksirle bir kişinin yaralanmasına neden olma suçunun takibi şikayete tabii olduğu, olay nedeniyle yaralanan K.'ın 6 aylık yasal şikayet süresi içerisinde şikayetçi olmadığı, bu durumda kovuşturma koşulu, şikayet şartı gerçekleşmediği anlaşılmakla, sanık hakkında bu suçtan açılan kamu davasının 5237 sayılı TCK'nun 73/1, 89/5 ve 5271 sayılı CMK'nun 223/8 inci madde ve fıkraları uyarınca düşürülmesine' ilişkin kararının usul ve yasaya uygun bulunduğundan onanmasına karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçelerle bozulmasına karar verilmesi kanuna aykırı görülmüştür” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur
5271 sayılı CMK'nun 308 inci maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 12. Ceza Dairesince 30.10.2013 gün ve 17296-23961 sayı ile; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle KARARA BAĞLANMIŞTIR.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daireyle YARGITAY Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; şikayete bağlı taksirle yaralama suçundan, şikayetin süresinden sonra yapılmış olmasına rağmen açılmış bulunan kamu davasında düşme kararı verilmesinin CMK'nun 158/6 ncı maddesine aykırı olup olmadığının BELİRLENMESİNE İLİŞKİNDİR.
İncelenen dosya kapsamından;
Katılanın, 12.03.2009 günü sanığın sevk ve idaresinde bulunan özel halk otobüsünden ineceği sırada aracın hareket ettirilmesi nedeniyle yere düşüp yaralandığı, bu sırada kaza mahalline polis ekibinin geldiği, katılanın gelen polislere bir şeyi olmadığını, diyaliz hastası olduğunu ve hastaneye gitmesi gerektiğini söylemesi üzerine, sanığın yoldan geçen bir ticari taksiyi durdurup katılanı hastaneye gönderdiği,
Olay nedeniyle kalçası kırılan katılanın, 4 gün hastanede tedavi gördükten sonra taburcu edildiği, 11.02.2010 tarihinde Adli Tıp Kurumu Eyüp Şube Müdürlüğünce düzenlenen raporda; katılandaki yaralanmanın yaşamını tehlikeye sokan bir durum olmadığı, basit tıbbi müdahaleyle giderilemeyeceği, mevcut kemik kırığının hayati fonksiyonlarını 4. derecede etkilediği bilgilerinin yer aldığı,
Katılanın eşinin 26.03.2009 tarihinde Cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda bulunması üzerine soruşturma başlatıldığı, 12.03.2010 tarihinde sanık hakkında taksirle yaralama suçundan iddianame düzenlenerek kamu davası açıldığı, 25.05.2010 tarihli ilk oturuma iştirak eden katılanın sanıktan şikayetçi olduğunu beyan ettiği, bu tarihten önce herhangi bir başvurusunun ve şikayetinin bulunmadığı,
Anlaşılmaktadır.
Maddenin beşinci fıkrasına göre taksirle yaralama suçunun soruşturulması ve kovuşturulması ŞİKAYETE BAĞLIDIR. Birinci fıkra kapsamındaki taksirle yaralama fiili bilinçli taksirle işlenmiş olsa bile takibi şikayete bağlı iken, birinci fıkra dışındaki taksirle yaralama fiillerinin bilinçli taksirle işlenilmesi halinde şikayet aranmaksızın soruşturma ve KOVUŞTURMA YAPILABİLECEKTİR. TCK'nun 73 üncü maddesi uyarınca şikayetin, hak sahibi kişi tarafından altı ay içerisinde yapılmış olması DA ZORUNLUDUR. Aksi halde takibi şikayete bağlı olan taksirle yaralama suçundan soruşturma ve kovuşturma yapılabilmesi MÜMKÜN OLMAYACAKTIR.
Ceza muhakemesinde ihbar ve şikayetlerin hangi mercilere ne şekilde yapılacağı hususlarını düzenleyen maddenin uyuşmazlık konusunu ilgilendiren altıncı fıkrası, hukukumuza ilk defa 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunuyla getirilmiş BİR DÜZENLEMEDİR. Bu düzenleme, TCK'nun 73/2 nci maddesindeki şikayete ilişkin; "Soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlı olan suç hakkında yetkili kimse altı ay içinde şikayette bulunmadığı takdirde soruşturma ve kovuşturma yapılamaz, zamanaşımı süresini geçmemek koşuluyla bu süre, şikayet hakkı olan kişinin fiili ve failin kim olduğunu bildiği veya öğrendiği günden başlar" şeklindeki düzenlemenin önemli bir İSTİSNASINI OLUŞTURMAKTADIR.
Maddenin altıncı fıkrası hükümet tasarısında; "...soruşturması ve kovuşturması şikayete bağlı suçlarda ihbarın şikayet hükmünde olduğunu beyan ile bu husustaki YARGITAY içtihadının kanun hükmü haline getirildiği" gerekçesiyle; "soruşturma ve kovuşturması şikayete bağlı olan bir suçun mağdurunun, bu fiilden dolayı yaptığı ihbar şikayet hükmündedir" şeklinde yer almakta iken, Adalet Komisyonu tarafından; "suçun soruşturma ve kovuşturmasının şikayete bağlı olduğunun daha sonra anlaşılması halinde doğabilecek hak kaybını önlemek amacıyla" değiştirilmiş ve mevcut HALİYLE KANUNLAŞMIŞTIR.
Komisyon gerekçesinde de işaret edildiği gibi, öğretide bazı yazarlarca "varsayılan şikayet" olarak da isimlendirilen bu düzenlemeyle, kanun koyucu tarafından, soruşturma aşamasında kendisine karşı gerçekleştirilen eylemin şikayete tabi olmayan bir suçu oluşturduğu, dolayısıyla kamu adına soruşturulacağı düşüncesinde olan mağdurun şikayette bulunmakta göstereceği ihmal veya aynı düşüncede olan soruşturmayı yürüten görevlilerin de mağdurun şikayetçi olup olmadığının tespiti bakımından gösterecekleri özensizlik nedeniyle mağdurun hak kaybına uğramasının önüne GEÇİLMEK İSTENİLMİŞTİR.
Maddenin altıncı fıkrasında öngörülen hüküm gereğince, yürütülen soruşturmaya konu eylemin takibi şikayete bağlı olmayan bir suçu oluşturduğu düşüncesiyle hareket eden Cumhuriyet savcısının dava açması üzerine kovuşturma evresine geçildikten sonra eylemin gerçekte takibi şikayete tabi olan bir suçu oluşturduğunun anlaşılması halinde mağdur açıkça şikayetten vazgeçmediği takdirde yargılamaya DEVAM EDİLECEKTİR. Soruşturma aşamasından itibaren takibi şikayete bağlı bir suç oluşturduğu açıkça anlaşılan eylemler bakımından hak sahibi tarafından süresinde yapılmış bir şikayet bulunmadığı halde bu husus dikkate alınmaksızın kamu davası açılmış ve kovuşturma evresine geçilmiş olması, şikayetin süresinde yapılmadığı GERÇEĞİNİ DEĞİŞTİRMEYECEKTİR. Zira burada eylemin takibi şikayete bağlı bir suç oluşturduğunun kovuşturma aşamasında anlaşılmasından bahsetmek MÜMKÜN OLMAYACAKTIR. Sözgelimi, mağdurun ayakkabısının çalındığı düşüncesiyle yürütülen soruşturma sonucunda hırsızlık suçundan açılan kamu davasında kovuşturma aşamasına geçildikten sonra eylemin gerçekte TCK'nun 155/1 inci maddesi kapsamında takibi şikayete bağlı "güveni kötüye kullanma" suçunu oluşturduğunun tespiti halinde mağdur açıkça şikayetten vazgeçmediği takdirde yargılamaya DEVAM EDİLECEKTİR. Buna karşın eylemin soruşturma aşamasında da takibi şikayete bağlı güveni kötüye kullanma suçu olarak kabul edilip, süresinde şikayet de bulunmamasına rağmen TCK'nun 155/1 inci maddesi sevkiyle kamu davası açılmış olsa bile yargılamaya devamla sanığın cezalandırılmasına karar verilmesi mümkün olmayacak, hak sahibi tarafından süresinde yapılmış bir şikayetin bulunmaması nedeniyle kamu davası düşme kararıyla SONUÇLANDIRILACAKTIR.
Nitekim öğretide de söz konusu maddenin altıncı fıkrasıyla ilgili olarak; "Soruşturma evresinde suç, takibi şikayete bağlı bir suç olarak değerlendirilmezse, suçtan zarar görenin bildirimi ihbar NİTELİĞİNDE OLACAKTIR. Kovuşturma evresinde bu suçun şikayete bağlı olduğunun anlaşılması halinde soruşturma evresinde de ihbar olarak yapılan bildirim şikayet olarak kabul edilir. Suçtan zarar görenin kovuşturma evresinde yeniden şikayet dilekçesi vermesi gerekmez. İhbar dilekçesi şikayet dilekçesine dönüşür. Suçtan zarar gören açıkça şikayetten vazgeçmediği takdirde yargılamaya devam olunur" şeklinde görüşlere YER VERİLMİŞTİR. (Nur Centel-Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta Yayınları, 10. Baskı, İstanbul, 2013, s. 86)
Somut olay bu açıklamalar ışığında değerlendirildiğinde;
Katılanın, 12.03.2009 günü sanığın sevk ve idaresinde bulunan özel halk otobüsünden ineceği sırada aracın hareket ettirilmesi nedeniyle yaralandığı olayda, katılanın eşinin müracaatı üzerine sanık hakkında soruşturma yapılarak TCK'nun 89/1 ve 89/2-b-son maddeleri uyarınca cezalandırılması talebiyle kamu davası açıldığı, olayın üzerinden yaklaşık olarak 1 yıl 2 ay geçtikten sonra katılanın ilk defa mahkemede sanıktan şikayetçi olduğunu beyan ettiği, bilinçli taksirle hareket etmediği anlaşılan sanığın eyleminin sevk maddelerine uygun şekilde takibi şikayete bağlı taksirle yaralama suçunu oluşturduğu, şikayetin hak sahibi kişi tarafından bizzat yapılması gerektiği, katılanın altı aylık kanuni süre içerisinde bizzat şikayette bulunmadığı, süresinden sonra yaptığı şikayetin hukuki sonuç doğurmayacağı anlaşıldığından YEREL MAHKEMECE sanık hakkındaki kamu davasının düşmesine karar verilmesinde bir İSABETSİZLİK BULUNMAMAKTADIR.
Nitekim CGK'nun 27.05.2014 gün ve 1529-283 ve 10.06.2014 gün ve 835-320 sayılı kararlarında da aynı SONUCA ULAŞILMIŞTIR.
Bu itibarla, YARGITAY Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün onanmasına KARAR VERİLMELİDİR.
HÜKÜM : Açıklanan nedenlerle;
1- YARGITAY C. Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2-YARGITAY 12. Ceza Dairesinin 18.04.2013 gün ve 18191-10421 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
3- Usul ve kanuna uygun olan İstanbul 23. Sulh Ceza Mahkemesinin 16.09.2010 gün ve 435-1293 sayılı hükmünün ONANMASINA,
4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere YARGITAY Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 10.03.2015 tarihinde yapılan müzakerede OYBİRLİĞİYLE KARAR VERİLDİ.